Şubat 01, 2010

balon

yeniden içime alıyorum seni,
yeniden zorluyorsun kapılarımı.
sana kapıyı açmak için kalkarken
kırıyorum başucumdaki vazoyu.
bir düşten düşüyorum; sarsak,
sakar, sersem, uyanıyorum.
içimde terkedilmiş bir çocuk
sessizliği, kalkıp sana kapıyı açıyorum.

ince, narin bir saç teli
olmuş o çocuğun şah damarı,
kuğu gibi lekesiz boynuna
yağlı bir halat dolanmış
diğer ucu anahtar deliğinde ipin
bir telaş çeviriyorum anahtarı,
tanıyorum, üstüme kilitlediğin kapı bu,
meğer ben açabilirmişim, içeriden de
açılıyormuş meğer o kapı.
onca zaman, yazık...

bir anahtar dönümü canı var o çocuğun,
dönüyor anahtar deliğinde o küçük anahtar...
kuğunun bembeyaz boynunu sarıp sıkıyor ip,
bir hıçkırık sesi, yarım buçuk bir nefes salınıyor boğazından.
anlıyorum, ölüm diye bir şey var.

ve ben sana gelmek için daimi o kuğunun boynuna basıyorum.
ah, yaşamadığım zaman
seni yaşatmak için her gece balondan çocuklar yapıyorum.
ve gitme diye, her sabah o balonları kendi ellerimle...
iğneler...
ah, yaşamadığım adam
sunakta onlarca kızıl boğa gibi o balonlar,
senin için hepsini kurban ediyorum.

3 yorum:

Hum? dedi ki...

Kaçıncı defa okuyorum şu şiiri, evet, kesinlikle Plath tadı bırakıyor bende...

Vivien Skylark dedi ki...

When Crow was white he decided the sun was too white.
He decided it glared much too whitely.
He decided to attack it and defeat it.

He got his strength up flush and in full glitter.
He clawed and fluffed his rage up.
He aimed his beak direct at the sun's centre.

He laughed himself to the centre of himself

And attacked.

At his battle cry trees grew suddenly old,
Shadows flattened.

But the sun brightened—
It brightened, and Crow returned charred black.

He opened his mouth but what came out was charred black.

"Up there," he managed,
"Where white is black and black is white, I won."

Plath dersen Ted Hughes derim. Bu adamın şiiri kadar beni yakan başka bir şiir var mı bilmiyorum. Slyvia'yı öldüren Ted'ti. Ted'i öldüren de Slyvia. Hnagisi daha önce öldü diye sorabilirsin, sorabilirim. Ted'in pişmiş ve yıllanmış zehrini gördükçe ve tattıkça korkarım ki cevabım Ted'ten yana, yüzüm Crow'a dönük.

Hum? dedi ki...

Under her dark veil she wrung her hands.
"Why are you so pale today?"
"Because I made him drink of stinging grief
Until he got drunk on it.
How can I forget? He staggered out,
His mouth twisted in agony.
I ran down not touching the bannister

And caught up with him at the gate.
I cried: 'A joke!
That's all it was. If you leave, I'll die.'
He smiled calmly and grimly
And told me: 'Don't stand here in the wind.' "

Sen Hughes dersen. Ben de Ahmatova derim.